9 Haziran 2014 Pazartesi

Berlin&Hannover - Canlıya değer veren yaşam

Herhangi bir yere gideceğin zaman ya da bir şey almayı düşündüğünde blogları okumak çok güzel ve faydalı ama yazması da o kadar zor. Ya da ben üşengecim. Aradan aylar geçen Roma&Floransa gezisi hiç yazılamayacak gibi, halbuki her detayı saklamıştım bi yerlere :)

Bu yazı ise bir gezi yazısı değil daha çok isyan ve sitem...

Geçirdiğimiz acı dolu bir yıldan sonra değişen algılarımla gittiğim Almanya beni açıkcası depresyona soktu. Aradan iki hafta geçtiği halde de çıkamıyorum.Hem zaten nereye çıkıyorsun,bu ülkede depresyondan çıkmak ne mümkün. Derdi bitmez tasası bitmez. Neye kızdığını neye darıldığını,üzüldüğünü iki gün sonra unutursun.Hemen yenisi bitiverir çok da lazım gibi.

Kafam da deli sorular var cevaplayamadığım,neden bu topraklar acıya kiracı mesela...Dinlerle mi kültürlerle mi insanlarla mı nasıl açıklanır bu soru?

Neden batı hep daha ileriye giderken biz  yerimizde sayıyoruz...

İşte bu ve buna benzer sorularla geçti 4 gün benim için.60 yaşında çalışan,bisiklete binen,köpeği ile gezen,konserde dans eden adamın akranı bizim ülkemizde kahve köşesinde pişpirik oynayıp sigara içiyor,otobüste yer istiyor...

Biz bir ağacın derdine onca şehit verirken onlar dev gibi parklarında (tek bir güvenlik görevlisi yok), "doğal göletlerinde" özgürce bir tatil gününün tadını çıkarıyorlar,neden?

Bizde mahallede köpeği tasması ile gezdirirken cins cins bakan,bağırıp korkan insancıklar varken orada köpekler "her yerde" olduğu halde niye kimse çığlık atıp korkmuyor?

Niye ağlayan çocuklar yok ve onlara bağıran anneleri?

Ve dahası...

Nasıl değişiriz,nasıl gelişiriz bilmem ama halimiz harap arkadaşlar. 






Son fotograftaki gençler Almanya'nın babalar gününe ait geleneğini yerine getiriyorlar :) Sanırım en güzel gün genç erkekler için. Evlenmemiş erkekler arkadaş gruplarıyla fotograftaki gibi müzik sistemi de bulunan bir kasayı (içi full bira dolu) yüklenip hem çalıp hem içip hem söyleyip en yakındaki göl ya da parka gidiyorlar. Onlar gibi onlarca farklı grup var.Hepsinin kasası ve konsepti farklı. Kimse kimseyi rahatsız etmiyor. 

Evli erkekler yani babalar için ise ayrı aktiviteler var bir yanda jazz diğer yanda pop-rock konseri,bira standları ve atıştırmalıklar. Yani hani bizim para verip gittiğimiz festivallerin bedava olanı :)















Bir gün muasır medeniyetler seviyesinde bir Türkiye görmek dileğiyle...

12 Mart 2014 Çarşamba

Düğün fotoğrafçısı seçerken dikkat edilmesi gerekenler

Merhabalar,

Uzun süredir bir şeyler yazamıyordum. Ama yakın bir arkadaşımın evleniyor olması ile birlikte blogların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlayıp,tecrübelerimi yazmaya karar verdim.

Tecrübe derken de en tecrübeli olduğum konu olan fotoğrafçılıkla ilgili olan kısmı ile başlamak istedim.

Fotoğrafçı aramaları öncelikle gelinlik gibi aylar öncesinde başlamalıdır.Sezon kısıtlı olduğundan çoğu tarih hızlıca dolmaktadır. Sonra çok beğendiğiniz fotoğrafçıyı kaçırmak keyifsiz olacaktır.

İkinci sırada ise ne istediğinize karar vermek olmalıdır. Yani hangi tarzda olmalı, düğün günü mü farklı gün mü yoksa sadece dış çekim mi tüm gün hikaye çekimi mi...

İnternete girdiğinizde yüzlerce düğün fotoğrafçısı ile karşılaşabilirsiniz. Bol bol bakarak öncelikle tarzını oluşturmalı daha sonra da seçtiğiniz fotoğrafçılarla buluşup çalışmalarını incelemeli ve kendisini tanımalısınız. O gün geldiğinde belki de elektiriğiniz tutmayacak ve hüsranla sonuçlanmış bir çekimle karşılaşacaksınız.

Bugüne kadar ki çekimlerimi düşünüyorum da benimle buluşup tanışan ve görüşmede, istediğim tam da böyle bir şey, doğal, olduğu gibi diyen insanlarla müthiş işler çıkarmamız. Bu nedenle emin olarak söylüyorum ki en önemli şey kafanızdakine uygun çekimi yapan kişi ile çalışın.Fiyat ikinci aşamada kalsın. Geriye o güzel günden sadece fotoğraflar kalmakta çünkü...

Aklıma gelen diğer bir öneri sadece çekim almak yerine albüm paketi ile almanız. Çünkü fotoğrafları şık bir albüm ile aldığınızdaki etki digital olarak almaktan çok daha farklıdır. Ben bile hala her gelen albümde heyecanlanmaktayım :)

Düğün hazırlıkları sürecinde bol bol araştırın ve tanışın,zaten zamanla ne istediğiniz oturacaktır.Ve sonuç daha mutlu edici olacaktır.

Ekleyeceğim bir diğer önemli konu ise; yaptığımız işe saygı...Şöyle şeyler duymaktayım, o paraya ben makina alır kendim çekerim...Yani böyle bir laftan sonra ne desen boş...Tüm gün hikayesi çekiminde aldığımız paranın en az 10 katı bedelli ekipmanla iş yapıyoruz emek veriyoruz,sonra böyle bir yorumla gelenler oluyor...Emeğe saygı çok önemli.Ama o gün bittiğinde yanınızda sadece fotoğraf çekmediğimizi sizin tüm stresinizi aldığımızı doğru yerde doğru yönledirmelerle günü sakin tamamlamanızı sağlamamızı ise saymıyorum.

Şimdilik benden bu kadar,umarım yardımcı olabilmişimdir :))

25 Ekim 2013 Cuma

Bir bozkır hikayesi

 9 günlük tatil için biz de düştük yollara ve bu sefer hedefimiz memleketim de olan Kapadokya bölgesi idi. Açıkcası 3 yıldır gitmediğimden burnumda tütüyordu ve tüm yıl bu anı bekledim diyebilirim :)

 Gün doğarken İstanbul'dan yola çıktık Ankara'da bir gün annemlerde konaklayıp bizim ufaklığı orada bırakıp bir sonraki gün yola devam ettik. Aksi durumda yol çok uzun ve yorucu olacaktı. İstanbul'dan çıkıp Ürgüp'ü gitmenin en enteresan yanı değişen coğrafya. Yemyeşil bolu dağından sapsarı bozkıra.


Sabah gün henüz doğarken Bolu,müthiş renklerle merhaba derken

 Ankara bile nispeten yeşil kalıyor Kırşehir bozkırlarını görünce. Ama bizim için Kırşehir bozkırdan öte Neşet Ertaş demekti bu sefer, hemen bir türküsünü açtık ve orada onu dinlemenin ne kadar farklı bir duygu oluğunu anladık. Aslında mezarlığına uğramak istiyorduk ama bayram sebebiyle Kırşehir de bile trafik vardı :). Başka bir yolculuğa ertelemek zorunda kaldık.

 Kapadokya bölgesi gezimizin rotası ilk gün Hacıbektaş Veli ve Avanos'tu. İlk durağımız Hacıbektaş Veli türbesi müzecilik örneği olarak çok hoşumuza gitti. Aldığımız sesli rehber sistemi çok hoştu ve bize tüm duyguyu hissettirdi. Alevilik ve türbe geleneği hakkında oldukça bilgilendirici bir turdu. Burdaki gezimizden sonra köy yollarını kullarak Avanos'a gitmeye karar verdik ve bomboş yolları görünce dayanamayıp yollara yattık :)

Bozkırda bir yanardağ merhaba der/Erciyes dağı 

Ee tabi yollar bize memleket :)


Bu yollarda devam ederken karşımıza cok büyük bir sürü çıktı, ışık da nasıl güzel.Eşime bir dur ne olur, kaçırmayalım şu görüntüyü dedim. Arabadan indim ve çekmeye başladım.Ben vizörden bakarken bana doğru koşan bir şeylerin sesini duydum ki, ne göreyim koskocaman 3 adet çoban köpeği bana doğru koşmakta. Bir köpek sahibi olarak onlardan kaçmamam gerektiğini biliyorum ama bi yandan da inanılmaz bir korku içindeyim. Çünkü onlar da görevlerini icap ediyorlar :). Bir yandan arabaya bir yandan onlara bakıp, en tatlı ve sakin sesimle, ben dostum he he falan diyebildim ve durdular. Ama yaşadığım o korkuyu hiç unutmayacağım. Tabi daha sonra beni kurtarmaya çalışan çobandan da yediğim fırçayı da unutmayacağım :))

bazıları beni fark etti :)

kavga eden iki keçi

Bu macerayı da atlattıktan sonra, hedefe doğru devam ettik ve Avanos'a ulaştık. Doğrusunu söylemek gerekirse Avanos'u ben kendi adıma pek sevmem ama uğramadan da olmaz idi. Ne de olsa kocama memleketimi öğretiyorum değil mi :)

Günbatımında Kızılırmak

En son gittiğimden bu yana kızılırmak kenarı çok güzel olmuş, yürüyüş yerleri ördekler kaliteyi arttırmış.

Yemeği esnafın önerisi ile Konak Restaurant'ta yedik ve hiç memnun kalmadık :(

2.Gün 

 Daha sonra oturup değerlendirdiğimizde en düşük puanı 2. güne verdik o yüzden kısa tutacağım. Klasik noktalar olan göreme açık hava müzesi, zelve,paşabağları ve kızıl vadiye gün batımını izlemeye gittik. Belki ben artık ezberlediğimden belki de kalabalıktan tam ruhuna eremedik. Bu arada ömrü hayatımda hiç bu kadar kalabalık görmemiştim Göreme'yi.Resmen kiliselerde sıra vardı :)
Arkamızda üç güzeller 

Zelve Vadisi

Göreme kiliselerindeki sıra

Güzel atlar ülkesinde jandarma da atlı!

Bu çifti görünce çok güldük,çekirdek çitleyip turistleri izliyorlardı :)

Karanlık kilise,belki de en çok görülmesi gereken yerlerden biri!

Burası Göreme'de ve tam hatıra pozuna uygun :)


Paşabağları

Paşabağlarında bir ben

Paşabağları _ En güzel peri bacaları bence burada!

3.gün

 Ve dönüş yolu. Daha da önemlisi Balon'a biniyoruz!! Yükseklikten deli gibi korkarım,filmlerde ki yükseklik sahnelerinden bile etkilenirim. Ama bu müthiş bir şey!!! Çok romantik (sevdiğinizle yapın! ),büyüleyici. Aa şuraya bak aa şuna bak demekten helak oldum. Sanki bir şeyleri kaçıracakmış gibi hissediyor insan. Fotoğraf çekmek için heyecanlanıyordum ama bir daha binsem hiç çekmem kendimi o ana bırakırım. Bence siz de öyle yapın! Son gün balon için 5 de kalktık ve bizi aldılar servis ile,balonun kalkacağı yere götürdüler.İndiğimizde ateşin etrafında kahvaltı sunduklarını gördük. Dünyanın her yerinden insanlarla ateşin etrafında kahvemizi içerek ısınmaya çalıştık. Daha sonra rüzgarın yön değiştirdiğini ve başka bir yerden binmemiz gerektiğini söylediler.Tekrar araçlara bindik ve göremedeki yerimizden zelve civarında ki boş bir araziye gittik.Ben bu arada dev balonları görünce baya tırstım,ama sonra heyecana kapılıp hiç bir korku hissetmedim.Siz de korkmayın sakın. Tehlikeli değil mi diye soranlara cevabım : Tek tehlikesi başka bir balon ile çarpışmak,bunun içinde sürekli birbirleri ile iletişim halindeler.Biz mesela üstümüzdeki balonun uzaklaşmasını bekledik havalanabilmek için...Yani rahat olun ve manzaranın tadını çıkarın :)









Uçhisar,biz bu sefer gidemedik ama eğer vaktiniz olursa uçhisara gece uzaktan bi bakın derim.

Sabah 06.00 ateş başı



Üzerimizde 4-5 kat kıyafetle :)


sivil havacılık patlatılan şampanya'ya da karışmış artık elma suyu patlatıyorlar :S



Sabahın 5'inde kalkıp, 9.30 da geri yatınca gerçekten bir rüyaya dönüşüyor balon yolculuğu. Etkisinden bir kaç gün çıkamadık bu arada. 
Balon yolculuğundan ve kalan uykuyu tamamladıktan sonra benim en çok merak ettiğim yer olan ve dönüş yolumuz üzerindeki Ihlara vadisi için yola çıkıyoruz.Yine uçsuz bucaksız bir bozkır,yollarda inekler,sürüler...Ve sonra birden dünya değişiyor.Dünyanın 2. büyük vadisi birden koca bir yarıkla karşınıza çıkıveriyor. Ne büyük süprizleri var şu doğanın dememek elde değil. Balon ve ıhlara derken gercekten doğa anaya tapar insan.

Çok vaktimiz olmadığından 400 merdiveni inmedik biraz ilerideki Belisırma'da önce balık yedik (ki 3 günün en güzel yemeğiydi) sonra da trekking alanında ıhlara vadisini keşfe çıktık. 



Balıkları böyle bir yerde yiyorsunuz,mis gibi!!




çölde bir vaha gibi...

Vee bozkır hikayemizin sonu...Aksaray yolları,bir yanımızda ay doğuyor,bir yanımızda gün batıyor,karşımızda da heybetiyle Hasandağı...Yine kavuşmak dileğiyle...
Hasan dağı/Aksaray




Not : Eşime anlata anlata bitiremediğim yemekleri hiç bulamadık meğer maharet bizimkilerdeymiş. 3 gün boyunca Ihlara hariç çok kötü hizmet ve yemeklere maruz kaldık. Hizmet sektörü yerlerde ve sanırım sebebi turtistlerin otellerde konaklayıp dışarıda pek dolaşmaması...